Şifreniz yoksa boş bırakabilirsiniz
mirc indir

Sohbet ve Ücret Kavramı

Anasayfa > Bilim Ve teknoloji, Sohbet Odaları > Sohbet ve Ücret Kavramı

ÜCRET

ÜCRET KAVRAMI

 

Günümüzün önde gelen profesörlerinden biriyle oturup bir söyleşi bir sohbet tarzında makale hazırladık. Makalemizi siz değerli kullanıcılarımızla paylaşmak istedik.

            Ücret geniş anlamda; ‘’insan emeğinin bir bedeli’’ olarak tanımlanırken; genel anlamda ise; ‘’işletmelerin kar ve zararlarına bağlı olmayan, işveren tarafından emek sahibine üretilen malın satışı beklenmeden ödenen, miktarı önceden belirlenmiş bir gelir’’ olarak tanımlanmaktadır. Gerçekte ise ücret kavramı oldukça tartışmalıdır. Tüm ekonomik ve sosyal olaylar gibi, ücrette çeşitli açılardan bakıldığında, ücret farklı tanımları yapılabilen çok yönlü bir kavramdır. Ücret, ‘’bedensel ve düşünsel emeğin bedeli’’ ; ‘’üretime emeği ile katılanların üretimden aldıkları pay’’ veya ‘’işçiye yaptığı iş dolayısıyla yapılan her türlü ödeme’’ gibi bir objektif kritere dayalı olarak tanımlanabileceği gibi; çalışanlara göre ‘’sadece bir ve genellikle tek gelir’’ , ‘’bir emek geliri’’ veya ‘’bağımlı emeğin bedeli’’ olarak iş verenlere göre; ‘’bir maliyet’’ veya ‘’masraf faktörü’’ olarak tanımlanabilmektedir.

Hukuksal, sosyal ve ekonomik yönden de farklı şekillerde tanımlanan ücret ; hukuksal yönden ‘’yapılan iş karşılığı’’; sosyal yönden; işçilerin tümünün değilse bile büyük bir sohbet çoğunluğunun ‘’tek’’ ve ‘’ başlıca geliri’’, ekonomik yönden ise; ‘’emeğin fiyatı’’ olarak tanımlanmaktadır. Kuşkusuz bu tanımları çoğaltmak da mümkündür. Bu duruma yol açan en önemli neden ise; ücretin çeşitli sosyal  bilim dallarının kesiştiği, hatta çakıştığı ‘’multi disipliner’’ bir konumda yer almasıdır. Bir başka deyişle ücret; birçok sosyal bilim dalının ilgi alanına giren ortak çalışma alanlarından biridir. İktisat, çalışma ekonomisi, iş hukuku, işletme yönetimi ve sosyal politika ücret konusunu ele alan ve inceleyen başlıca sosyal bilim dalları arasında sayılabilir. Ancak ücretin tüm sosyal bilim dallarının üzerinde uzlaşıya vardığı tek bir tanımı yoktur. Zira sosyal bilim dallarının ücret konusuna ilişkin yaklaşımları arasında önemli farklılıklar bulunmakta; bu farklılıklarda ücret tanımlarına yansımaktadır.

Sosyal bilim dalları arasında ücrete ilişkin en kapsamlı ve dikkat çekici tanımlama, Sosyal Politika bilim dalı tarafından yapılmıştır. Bu bağlamda Sosyal Politika’ nın ücrete, diğer sosyal bilim dallarından çok daha farklı şekilde yaklaştığı söylenebilir. Sosyal Politika açısından ücreti sadece ekonomik veya hukuki özellikleri ile değil, aynı zamanda taşıdığı ‘’insancıl değer’’ yönünden de büyük bir anlam ve önem taşımaktadır. Sosyal Politika Bilim Dalı ücreti; ‘’verime’’ ve ‘’ihtiyaca’’ göre ücret olmak üzere ikiye ayırmakta; aynı zamanda da chat‘’güvence altına alınarak korunması gereken temel bir insan hakkı olarak’’ değerlendirmektedir. Verime göre ücret; ekonomik bir kavram olup, herkesin yaptığı işin değerine göre ücret almasını ifade ederken, ihtiyaca göre ücret ise, sosyal bir kavram olarak, salt çalışanı değil; aynı zamanda, bakmakla yükümlü olduğu aile üye sayısına göre değişen miktarlarda ödenen aile tazminatları ile asgari ücreti de kapsayan geniş bir kavram olma özelliği sergilemektedir.

ÜCRET TÜRLERİ

Ücretin çok yönlü bir konu olması, farklı ücret kavramlarını da beraberinde getirmektedir. ‘’ücret türleri’’ olarak da adlandırılabilecek bu kavramların başında, ‘’ücret haddi-ücret geliri’’ , ‘’bürüt ücret-net ücret’’, ‘’parasal ücret-reel ücret’’ ve ‘’asgari ücret’’ kavramları gelmektedir.

‘’Ana ücret’’, ‘’kök ücret’’, veya ‘’çıplak ücret’’ olarak da adlandırılan, ‘’ücret haddi’’; ‘’emeğin belirli bir zaman veya üretim birimi başına elde ettiği para miktarını’’ ifade ederken; ‘’ ücret geliri’’ ise ; sohbet odaları kural olarak ‘’iş/çalışma süresi ile ücret haddinin çarpımına eşittir’’. İş veren yönünden üretim birimi başına işçilik maliyetlerinin hesaplanmasında, ücret geliri; işçi yönünden de, satın alma gücü açısından anlam ifade eden ücret geliri dikkate alınmaktadır. Ancak ücret haddinin bilinmesi ücret geliri hakkında her zaman tam ve doğru bir fikir vermemekte, ücret gelirine etki eden başka unsurlarda bulunmaktadır. Bu nedenle ücret gelirinin doğru bir şekilde chat odaları hesaplanabilmesi için ücret gelirine etki eden unsurlarında bilinmesi gerekir. Ücret gelirine etki eden başlıca unsurlar ise; ‘’ücret ekleri’’ , ‘’yan ödemeler’’ veya ‘’ücret eklentileri’’ olarak da adlandırılmakta ve fazla mesai ücreti, çalışılmayan zamanlar için ücret ödenmesi, prim, ikramiye, sosyal yardımlar, komisyon gibi ödemelerden oluşmaktadır.

‘’Gayri safi ücret’’ adı da verilen ‘’brüt ücret’’ ise; ‘’iş veren tarafından işçiye ödenen ücrettir’’. İşletme tarafından belirli bir dönem için ödenen ücret gelirinden vergi, sosyal sigorta primi, sendika aidatı gibi kesintiler yapıldıktan sonra işçinin eline geçen ücrete, ‘’safi ücret’’ olarak da adlandırılan ‘’net ücret’’ denilmektedir. Brüt ücret, ‘’işletmenin kasasından çıkan’’, net ücret ise; ‘’işçinin cebine giren para miktarını’’ ifade etmekte; brüt ücretten arkadaşlarla yapılan sohbet arttıkça, brüt ücret sabit kalsa dahi, net ücret düşmektedir. İşveren için önemli olan ve işçilik maliyetlerinin hesabında dikkate alınan ücret, brüt ücret iken işçi için önemli olan üzerinde tasarruf yapabileceği ve satın alma gücünü belirleyen ücret, net ücrettir.

Diğer taraftan ücretler, ödenen ücretin değeri bakımından da ‘’parasal ücret’’ ve ‘’gerçek ücret’’ olmak üzere ikiye ayrılarak incelenmektedir. ‘’Nakdi’’ veya ‘’ nominal ücret’’ adı da verilen ‘’parasal ücret’’, ‘’ücretin o ülke parası ile ifade ettiği değeri’’ ; ‘’reel ücret’’ olarak da adlandırılan ‘’ gerçek ücret’’ ise, ücretin gerçek satın alma gücünü ifade etmektedir.

Ücrete ilişkin kavramlarından biri de ‘’ asgari ücret ’ tir ‘’. İş verenlerin ücret ödeme borcunun en alt sınırını ifade eden asgari ücret genel olarak; ‘’ diğer taraftan çalışanlara insan olmaları nedeni ile, sosyal bakımdan uygun bir asgari hayat düzeyi sağlamaya elverişli olan; diğer taraftan da iş verenlerin daha düşük ücret ödemelerini engelleyen zorunlu karaktere sahip bir ücret’’ olarak tanımlanmaktadır. Asgari ücret; düşük gelirli işçileri daha iyi ve insanca hayat sıtandardına ulaştırmak, nisbi olarak hareket yeteneği az olan işçilerin zayıf olan pazarlık güçlerini doğuracağı sakıncaları azaltmak, ücretlerin düşürülmesi yönündeki rekabeti ortadan kaldırmak, ekonomik faaliyetlerin duraklama ve gerileme gösterdiği dönemlerde ücret ve fiyatların bir helezon şeklinde düşmesini engellemek, düşük gelirli ancak tüketim eğilimi yüksek olan gurupların satın alma güçlerini arttırarak ekonomik gelişmeyi teşvik etmek gibi bir çok amacı gerçekleştirme üzere; kanun, toplu iş sözleşmesi veya Türkiye’de olduğu gibi kanunla kurulmuş işçi, işveren ve hükümet temsilcilerinden oluşan bir komisyon tarafından saptanmaktadır.

Bu temel kavramlara, literatürde yer alan ‘’aynı ücret-nakdi ücret’’, ‘’eşel mobil’’, ‘’kara katılma’’, ‘’kollektif ücret-efektif ücret’’, ‘’geçimlik ücret’’, ‘’yaşayan ücret’’, ‘’sosyal ücret’’ kavramlarını da eklemek mümkündür.

‘’Ayni ücret’’, ücretin mal-eşya ve/veya hizmet ile ödenmesidir. ‘’Trück sistemi’’ adı da verilen bu ücret türü 19. Yy’da oldukça yaygın bir şekilde uygulanmıştır. Günümüzde ise; İş hukuku mevzuatınca yasaklandığı için örneğin sosyal yardımlar gibi belli istisnalar dışında artık ücretin sadece mal-eşya ve/veya hizmet olarak ödenmesi mümkün değildir. ‘’Nakdi ücret’’ ‘’ücretin tedavülü zorunlu para ile ödenmesidir’’. ‘’ücretin endekslenmesi’’, ‘’otomatik endeksleme’’, ‘’oynak ücret’’, ‘’hareketli ücret’’ gibi adlar da verilen ‘’eşel mobil sistemi’’ ise; ücretlerin gerçek satın alma gücünün hukuk kuralları ile seçilen bir ekonomik göstergeye bağlanarak sabit tutulması olarak tanımlanmaktadır. 1970’li yıllarda pek çok gelişmiş batılı ülkelerde kullanılarak yaygın bir uygulama alanına kavuşmuş olan eşel mobil sisteminden, 1980’li yıllardan itibaren uzaklaşılmaya başlanmıştır.

Ücrete ilişkin literatür de yer alan diğer iki kavram ise, ‘’kollektif’’ ve ‘’efektif’’ ücrettir. ‘’Kollektif ücret’’, toplu iş sözleşmesi ile tespit edilen ücret ortalamasını ifade etmektedir. Buna karşılık, ‘’piyasa ücreti’’ adı da verilen ‘’efektif ücret’’ ise; Klasik iktisat düşüncesine dayanmakta olup, emek piyasasında emek arz ve talebinin buluştuğu noktada oluşan emeğin fiyatı olarak tanımlanmaktadır. Bir başka değişle efektif ücret; emek piyasasında fiilen oluşan ücret ortalamasını ifade etmektedir.

Klasik iktisat düşüncesinde ortaya çıkan ücrete ilişkin bir başka kavram ise, ‘’geçimlik ücret’’ kavramıdır. ‘’Doğal ücret’’ olarak da ifade edilen geçimlik ücret, çalışanın emeğini tekrar işverene sunabilmesini sağlayacak düzeydeki ücrettir.

Geçimlik ücret, temelde çalışanların fiziksel ihtiyaçlarını dikkate alan, bu gücün korunmasını ve sürdürülmesini sağlayan ücret olarak tanımlanmaktadır. Buna karşılık ‘’yaşayan ücret’’ ise; geçimlik ücretin aksine, çalışanların ihtiyaç türlerini çeşitlendiren bir ücret türü ve yaklaşımını yansıtmakta olup, geçimlik ücrete ek olarak ücretin çalışanların eğitim, sağlık, kültür gibi ihtiyaçlarını da içerecek bir anlayışla, belirlenmesi olarak tanımlanmaktadır. ‘’Sosyal ücret’’ ise; ücretin sosyal niteliğini vurgulayan yeni bir kavramdır. Sosyal ücret; ‘’ ücretleme de salt çalışanın değil; aynı zamanda bakmakla yükümlü olduğu bireylerinin de dikkate alınması ile ücrete ilişkin en alt sınırı oluşturan asgari ücret uygulamasını da içeren  geniş bir ücret anlayışını yansıtmaktadır.

       ÜCRETİN ÖNEMİ                                                                                                                                                                                                                                                                    Ücret, ekonomik ve sosyal yaşamın tüm alanlarını etkilemektedir. Ücret, gerek çalışanlarının gelirini ve hayat standardını belirleyen temel bir unsur olarak, gerek sanayinin gelişmesine etki eden önemli bir maliyet öğesi olarak ve gerekse milli gelirin farklı toplum kesimleri arasındaki dağılımı ve dolayısıyla bir ülkedeki sosyal adaletin göstergesi olarak çok yönlü bir göstergeye sahiptir. Bu durum ücretleri, ülkelerin ekonomik kalkınmasında, sosyal gelişmesi ile siyasi istikrarının sağlanmasında son derece önemli anahtar bir faktör haline getirmektedir.                                                                                Diğer taraftan ücretin taşıdığı bu çok yönlü önemin açıklığa kavuşturulması, ücretin ‘’ilgilileri’’ açısından incelenmesini de gerekli kılmaktadır. Bir başka deyişle ücret; çalışanlar acısından ekonomik, sosyal ve motive edici yönlerden büyük bir anlam ve önem taşırken; işverenler açısından hem önemli bir maliyet öğesi olması, hem de amaçlarını stratejilerini gerçekleştirmede başvurdukları bir araç olması bakımından büyük önem taşımaktadır. Sendikalar  açısından, bir taraftan üyelerinin gelirini ve dolayısıyla refah düzeyini artırma, diğer taraftan da adil ücret almalarını sağlama aracı olarak önem taşırken; nihayet devlet ve toplum açısından da gelir dağılımını, istihdamı, gelişme hızını, enflasyonu, yatırımları ve tasarrufları etkileme aracı dolayısıyla da sosyal barışı, toplumsal refahı, ekonomik istikrarı ve fırsat eşitliğini sağlama aracı olması bakımından önem taşımaktadır.

ÜCRET TEORİLERİ VE SOSYAL ÜCRET ANLAYIŞININ GELİŞİMİ

Bir çok ekonomik olay gibi, ücretler, ücretlerin oluşumu, düzeyi, her dönemde iktisatçıların ilgi alanına giren en önemli konuların başında gelmiştir. Bu bağlamda birçok ücret teorisinden söz edilebilir. Bu durumda çeşitli dönemlerde ortaya atılan bu söz konusu teorileri sınıflandırma gereği ortaya çıkmıştır. Bu konudaki en yaygın sınıflandırmaya göre ücret teorileri; ‘’ Klasik ve Modern Ücret Teorileri’’ olarak ikiye ayrılmaktadır.

Ücret anlayışındaki değişimi de yansıtması bakımından son derece önemli olan ücret teorilerinden ilk grubu klasik ücret teorileri oluşturmaktadır. Klasik ücret teorileri 19. Yy’da ortaya atılmıştır. Bu nedenle Klasik ücret teorilerine, ‘’ 19. Yy ücret teorileri’’  adı da verilmekte ve bu teoriler kendi arasında; ‘’ Doğal ücret teorisi’’ , ‘’Ücret fonu teorisi’’ ve ‘’ Artık değer teorisi’’ olmak üzere üç gruba ayrılarak incelenmektedir.

Klasik ücret teorilerinden ilki olan, ‘’ Doğal ücret teorisi’’ 18. Yy’ın sonlarında İngiltere’de doğmuştur. Teori, liberal düşünürlerden ‘’ Cantillion’’ , ‘’ Turgot’’ ve ‘’Adam Smith’’ tarafından ortaya konup ‘’ David Ricardo’’ tarafından geliştirilmiştir. Bu teoriye göre ücret bir işçinin hayatını sürdürebilmesi için en çok gerekli olan tüketim mallarını sağlamaya yeten ve işçiye emeğinin karşılığı olarak verilen para veya mal olarak tanımlanmıştır.

İkinci Teori, ‘’ Ücret Fonu Teorisi’dir’’. Teori, klasik ücret teorisinin bir versiyonu olarak değerlendirilmektedir. Ücret fonu teorisi İngiliz iktisatçı ‘’ John Stuart Mill’ tarafınfan ortaya atılmıştır. Teoriye göre, kısa dönemde herhangi bir ülkede ücretler için girişimciler tarafından oluşturulmuş bir fon bulunmakta; ücret düzeyini iş gücü hacmi ile ücret ödemeleri için ayrılan fon arasındaki ilişki belirlemektedir. Bir başka değişle; teoriye göre ücretlerin düzeyi bu fonun çalışan işçi sayısına bölünmesinden elde edilen sonuca göre oluşturulmaktadır.

Üçüncü teori ise ; ‘’artık değer teorisidir’’. Teori, Karl Marx tarafından ortaya atılmıştır. Artık değer teorisi, ‘’ Sosyalist düşüncede ücret’’ adı da verilmektedir.  Artık değer teorisi emeğin iş veren tarafından istismar edildiği ve kar ile faizin ücretten alınmış haksız gelirler olduğu düşüncesi üzerine kuruludur. Marx’a göre artık değer, emeğin ‘’ kullanım değeri’’ ile ‘’ değişim değeri’’ arasındaki farktır. Emeğin kullanım değeri, emeğin fiilen çalıştığı süre içinde ürettiği değerdir. Ancak artık değer teorisine göre işçiler, yarattıkları bu söz konusu değerin tümüne sahip olmamaktadırlar. Zira bu düzende işçilere ödenen ücret ancak işçilerin ve ailelerinin asgari düzeyde geçimlerini sağlayacak düzeydedir.

Modern ücret teorileri 20. Yy’da ortaya atılmıştır. Bu nedenle modern ücret teorilerine de       ‘’20. Yy ücret teorileri’’ adı verilmektedir. Modern ücret teorileri, ‘’Marjinal verimlilik teorisi’’ , ‘’ Pazarlık teorisi’’, ‘’ Satın alma gücü teorisi’’ ve ‘’ Etkin ücret teorisi’’ olmak üzere belli başlı dört başlık altında ele alınarak incelenmektedir.

Modern ücret teorilerinden ilki ‘’ Marjinal Verimlilik Teorisi’dir’’. Teori, ‘’ Walker. Von. Thünen’’ , ‘’ J. B. Clark’’, ‘’ Marshall’’ ve ‘’Aftalion’’ tarafından ortaya atılmış ve 20. Yy’ın başlarında geniş bir biçimde tartışılmıştır. Teori, günümüzde de üzerinde en çok durulan ücret teorilerinden biridir. Ücret düzeyini işçinin üretiminin yani verimliliğinin belirlediğini öne süren bu teori bazı eksikliklere rağmen uzun ve kısa dönemde ücret düzeyinin oluşumunu en iyi açıklayan teorilerden biri olarak kabul edilir.

İkinci teori ‘’Pazarlık Teorisi’dir’’. Pazarlık Teorisi özellikle 19. Yy’ın sonlarında, İngiliz Sosyal Politikacılar ‘’Sidney ve Beatrice Webb’’ ile Amerikalı ‘’ J.B. Clark’’ tarafından geliştirilmiş; İngiliz İktisatçılar ‘’ Arthur Cecil Pigou’’ ve ‘’ Maurice Dobb’’ tarafından yapılan katlılarla açıklanmıştır. Pazarlık Teorisi işçi ve işverenin iki ayrı taraf olduğu gerçeğinden hareketle, ücretlerin bu iki taraf arasında yapılan pazarlıklar sonucunda belirlendiğini öne sürmektedir. Teoriye göre, özellikle kısa dönemler söz konusu olduğunda, ücretler işçilerle işverenler arasında yapılan pazarlıklar sonucunda saptanmaktadır. Bu nedenle, tarafların ‘’Pazarlık güçleri’’ , ücret düzeyini belirleyen en temek faktör olmaktadır.

Üçüncü teori ‘’ Satın Alma Gücü Teorisi’dir’’. Teori üretilen mal ve hizmetlerin en büyük tüketicilerinin, o mal ve hizmetleri üreten iş gücü ile aileleri olduğu gerçeğinden hareketle; Ücretlerin düzeyinin çalışanların satın alma gücünü koruyacak şekilde belirlenmesi gerektiğini savunmaktadır.

Dördüncü teori ‘’Etkin Ücret Teorileri’’ oluşturmaktadır. Teoriler ‘’ Etkin ücret modeli’’ adı verilen ve içsel işgücü piyasalarına yönelik ‘’Yeni Kurumcu’’ bir yaklaşımı temsil eden teoriler olarak değerlendirilmekte olup ücretlerden verimliliğe doğru bir geçişi de temsil etmektedirler. Bir başka değişle ; Bu teoriler, son yıllarda bazı iktisatçıların çeşitli nedenlerle işçilere piyasa ücreti üzerinde ücret verilmesi durumunda, emek verimliliğinin artacağı görüşüne dayanmaktadır.

Yukarıda genel hatlarıyla özetlenen ücret teorilerinde de görüldüğü gibi ücret ve ücret düzeyine ilişkin anlayış, tarihsel süreç içinde büyük bir değişime uğramıştır. ‘’ Ücret Anlayışındaki Değişim’’ ve ya ‘’ Sosyal Ücret Anlayışının Gelişimi’’ olarak da nitelendirilen bu durum; uzunca bir süre bazı iktisatçıların ücretin, emek piyasasındaki arz ve talep kanununa göre oluşacağını düşünmelerinden kaynaklanmıştır. Oysa  günümüzde emeği herhangi bir ekonomik mal gibi ele alıp, ücretin emeğin arz ve talebine göre oluşacağını beklemek hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler için gerçekçi olmayan bir yaklaşımdır. Bu bakımdan ücret, günümüzde salt çalışma karşılığı alınan bir para olmaktan hızla uzaklaşmış; sadece ekonomik değil aynı zamanda sosyal bir olgu olarak da değerlendirilmeye başlamıştır. Bir başka değişle günümüzde ücret; hem daha geniş bir ihtiyaç anlayışı içinde değerlendirilmekte, hem de emeği karşılığı ücret geliri ile geçinenleri sağlığı ve gelişimlerini de dikkate almaktadır. Bu nedenle günümüzde ücrete ilişkin kabul edilen genel anlayış; ‘’Sosyal Ücret Anlayışı’’ olarak değerlendirilmektedir. Bu bağlamda ücret kavramının evrimine temel olan düşüncelerin sosyal ücret adı verilen yeni bir ücret kavramının ortaya çıkmasına yol açtığı söylenebilir.

Yukarda ücret türlerinde de denildiği gibi, sosyal ücret; işçinin kendisinin ve ailesinin çeşitli ihtiyaçları olduğunu kabul etmekte ve işçiye sürekli bir gelir güvenliği sağlamayı amaçlamaktadır. Sosyal politikanın gelişimi açısından da son derece önemli bir aşama olarak değerlendirilen bu durum, aynı zamanda ücret kavramının giderek genişleyen bir anlam ve içerik kazanmasına da yol açmıştır. Ancak bu anlayışın boyutlarının ülkelerin ekonomik ve sosyal gelişmişlik düzeylerine ve benimsedikleri sosyal anlayışa göre değişebileceğini gözden uzak tutulmamalıdır.

ÜCRETLERİN SAPTANMASI

Ücretler her ülkenin ekonomik sosyal ve hukuki yapıları ile koşullarına bağlı olarak, çeşitli şekillerde saptanabilmektedir. Bununla birlikte; ücretler, temelde yürürlükte bulunan ulusal mevzuat çerçevesinde; iş sözleşmeleri ile, yasama veya yürütme organınca ve hakem veya özel kurallar, kuruluş veya komisyonlar tarafından olmak üzere belli başlı üç şekilde saptanmaktadır.

Ücretlerin saptanmasına ilişkin ilk yol, ‘’Ücretlerin iş sözleşmeleri aracılığıyla saptanmasıdır’’. Ücretler, işçi ile işveren arasında bağıtlanan bireysel iş sözleşmeleri ile saptanabileceği gibi, toplu ilişkiler düzeni içinde, işçiler adına işçi sendikası ile işveren veya işveren örgütlü ise, işveren sendikası arasında yapılan toplu iş sözleşmeleri ile de saptanabilmektedir.

Ücretlerin saptanmasına ilişkin ikinci yol ise; ‘’Ücretlerin yasama veya yürütme organı tarafından saptanmasıdır’’. Kamu sektöründe çalışan devlet memurlarının maaşı, Statü hukuku kuralları çerçevesinde veya bütçe kanunlarıyla yasama organları tarafından belirlenmektedir.

Ücretlerin saptanmasına ilişkin üçüncü yol; ‘’Ücretlerin hakem, özel kurallar veya komisyonlar tarafından saptanmasıdır’’. Ancak ücretlerin bu yolla saptanmasına çok özel koşullar altında ve zorunlu nedenlerin varlığı halinde başvurulmaktadır.

DEVLETİN ÜCRETLERE MÜDAHALESİ VE ÜCRET POLİTİKALARI

Sosyal politikanın en önemli konularının başında gelen ücret; sadece işçi ve işverenleri ilgilendiren, arz ve talep kurallarının işlemesine bırakılan ekonomik ve sosyal bir olay olmakta; aynı zamanda toplumsal refah ve huzuru da doğrudan etkileyen ciddi bir öneme sahip bulunmaktadır. Bu nedenle de ücret uzun yıllardır devletin ilgi ve müdahale alanında yer almaktadır. Devletin, 19. Yy’dan beri ücretlere çeşitli amaçlarla ve yollarla müdahale ettiği bilinmektedir.

Devletin ücretlere müdahale amaçları; ‘’Ekonomik’’, ‘’Sosyal’’ ve ‘’Siyasi’’ amaçlar olarak üç temek başlık altında toplanarak incelenmektedir. Devlet; tam istihdamı, fiyat istikrarını gerçekleştirmek, ekonomik kalkınmayı ve ödemeler dengesini sağlamak amacıyla ulusal gelir dağılımına ve dolayısıyla da ücretlere ‘’ Ekonomik’’ amaçlarla müdahale ederken; çalışanlara insan onuruna yakışır asgari bir hayat düzeyi sağlamak için ‘’sosyal’’ amaçlarla; iç ve dış baskılar karşısında da ‘’siyasal’’ nedenlerle müdahalede bulunmaktadır. Devletin ücretlere müdahale amaçlarının gerisinde, bir taraftan ekonomik büyümeyi ve istikrarı sağlama, diğer taraftan ücretli çalışanları koruma ve asgari bir geçim düzeyi sağlamak gibi; ekonomik, sosyal ve siyasal çok sayışa neden bulunmaktadır.

Bu söz konusu nedenlerle de devlet, çeşitli müdahale yöntemlerini kullanarak ücretlere müdahale de bulunmaktadır. Müdahale yöntemlerine örnek olarak da; enflasyonun arttığı dönemlerde reel ücretlerin aşağı çekilmesi, istihdamın azaldığı dönemlerde ücret düzeyinin düşürülmesi, ücretler için asgari bir ücret düzeyinin güvence altına alınması gibi uygulamalar gösterilebilir. Ayrıca Almanya gibi yönetime katılma mekanizmasının yaygın ve yerleşmiş olduğu ülkelerde sosyal taraflara danışma, iş birliği; Hollanda, Belçika, İtalya gibi bazı ülkelerde hükümetlerin sosyal taraflarla birlikte ücretlerle birlikte çerçeve anlaşmalar imzalamaları, ücretlerin veya firmaların belirli bir süre dondurulması, eşel mobil sisteminin askıya alınması, ücret artışlarının özellikle yüksek ücret alanlar için sınırlandırılması veya en düşük ücret alanlar lehine özel düzenlemeler, yıllık ücretli izin, ek yardımlar bazı sosyal yardımların dondurulması gibi uygulamalarda devletin ücretlere müdahale yöntemleri arasında yer almaktadır. Ancak günümüzde devletin ücretlere müdahale alanının giderek daraldığı; asgari ücret, eşit işe eşit ücret, ücret alacaklarının güvence altına alınması gibi bazı temel uygulamalar dışında devletin ücretlere müdahale etmediği, ücretlerin büyük ölçüde piyasa koşullarına terk ettiği söylenebilir.

Devlet için ekonomik, sosyal ve siyasal dengeyi sağlamanın temel unsurlarından biri de ücret politikasıdır. Ücret politikası makro bir kavram olup, en genel anlatımla ücret artışlarının düzeyinin saptanmasına ilişkin düzenlenmeleri ifade etmektedir. Günümüzde ücretler yalnızca emek piyasasında emek arz ve talebinin karşılaşması sonucu ekonomik kurallar çerçevesinde belirlenmemekte; aynı zamanda işçi ve işveren taraflarının toplu pazarlık sürecindeki davranış biçimleriyle devletin ekonomik ve sosyal hayata yön verici sosyal politika önlemleri aracılığıyla da tespit edilmektedir. Bu bağlamda ücret politikası, ekonomik ve sosyal politikaların en önemli konularından birini oluşturmaktadır.

Diğer taraftan ücret politikası ülkelerin gelişmişlik düzeylerine, benimsedikleri ekonomik sisteme ve sahip oldukları sendikacılık hareketine önemi ile ekonomik ve sosyal hayattaki etkinliğine bağlı olarak değişebilmektedir. Başka bir değişle, çeşitli ücret politikası türlerinden söz edilebilmektedir. Düşük, yüksek, satın alma gücüne ve verimliliğe dayalı ücret politikaları uygulanan en yüksek ücret politikası türleri olarak da değerlendirilmektedir.

ÜCRET GELİRİNİN KORUNMASI VE ÜCRET GELİRİNİN KORUNMASINI ÖN GÖREN SOSYAL POLİTİKALARIN DAYANAKLARI

Ücretin mikro ve makro düzeydeki sosyal ve ekonomik özellikleri, ücret gelirinin korunmasına yönelik sosyal politikaların da temelini oluşturmaktadır. Ücret geliri, uzun yıllardır gerek ulusal, gerekse uluslararası düzeyde çeşitli ilke ve normlarda kurulmakta; bu ilke ve normlarda birçok kuruluşun belge veya kararlarında önemli bir yer tutmaktadır. Bunun ilk örneği İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 23. Maddesi oluşturmaktadır. Bildirgenin 23. Maddesinde; ‘’Herkesin kendisi ve ailesi için insan onuruna yakışır ve gerekirse her türlü sosyal koruma önlemleri ile desteklenmiş bir hayat sağlayacak adil ve elverişli ücrete hakkı vardır’’ hükmü yer almaktadır. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel haklar sözleşmesini 7. Maddesinde de ‘’Herkese eşdeğerde işler için eşit ve kendisi ile ailesi için insanca bir hayat’’ düzeyi sağlayabilecek ücret alma hakkı tanınmıştır.

ILO Anayasası’nın başlangıç bölümünde ise; ‘’uygun hayat koşullarını sağlayacak ücret düzeyinin güvence altına alınması uluslararası sosyal politikalar için bir hedef olarak gösterilmiştir’’. ILO’nun amaçlarını ortaya koyan Philadelphia Bildirgesinde de ‘’ücretin çalışma hayatında bağımlı bir iş ilişkisi içinde bulunan herkes için asgari bir gelir güvencesi’’ olduğunu vurgulamıştır. ILO bu çerçevede altı sözleşme ( 26,95,99,100,109 ve 131 sayılı sözleşmeler) ve altı tavsiye kararı ( 30, 85, 89, 90, 109, 135 numaralı tavsiye kararları) kabul etmiştir. Avrupa Sosyal Şartı’nın ulaşılması istenen hedeflerinin belirtildiği ilk bölümünde; ‘’tüm çalışmalar ve bakmakla yükümlü oldukları kişiler için yeterli olacak düzeyde, adil bir ücret gelirinin güvence altına alınması’’ ön görülmektedir. Diğer taraftan ücret, AB’nin de ilke ve normlarında geniş bir yer tutmaktadır.

Ücret gelirinin korunmasına ilişkin ulusal düzeyde düzenlemelere örnek olarak Türkiye’de 1982 Anayasası’nın 55. Maddesi gösterilebilir. Türkiye’de ücret gelirinin korunmasına yönelik izlenecek sosyal politikaların hukuki temelini ve çerçevesini, 1982 Anayasası’nın 55. Maddesi’nin hükümleri çizmektedir. Söz konusu maddede ‘’ ücret emeğin karşılığıdır’’ biçiminde genel bir tanım verilmekte ardından da ‘’devlet çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbiri alır’’ hükmüne yer verir. Ayrıca ulusal düzeydeki örneklere 1857 sayılı İş Kanununun ücretle ilgili baştan 32-62. Maddeleri olmak üzere ücrete atıfta bulunan diğer maddeleri de gösterilebilir.

Yukarıdaki bilgiler ışığında günümüzde ücret gelirinin korunmasını ön gören sosyal politikaların ulusal ve uluslararası normlar çerçevesinde ‘’eşdeğerde işe eşit ücret ödenmesi’’, ‘’ücret gelirinin fiyat yükselişlerine karşı korunması’’, ‘’ücretin en az düzeyinin belirlenmesi’’, ‘’ücretin ödeme biçimi, yeri, dönemi ve belgelenmesi bakımından korunması’’ çerçevesinde şekillendiği söylenebilir.

GELİŞMİŞ VE GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER VE TÜRKİYE’DE ÜCRETLER

Gelişmiş ülkelerde hane halkı gelirlerini büyük bir bölümü ücretli istihdamdan doğduğu için ücret kararları, gelir dağılımı, emek piyasasının işleyişi ve genel olarak tüm ekonomi üzerinde önemli etkilere sahip bulunmaktadır. Son yıllarda büyük ölçüde değişmiş olsa da, gelişmiş ülkelerin çoğunda ekonomik büyümenin sonuçları toplu pazarlıklar aracılığıyla ücretlere yansıtıldığından ücretler de, ücretlilerin refah durumu da gelişmiş ülkelerde daha tatmin edici bir düzeydedir. Bu durumda da gelişmiş ülkelerde ücretlilerin sahip oldukları ekonomik, sosyal ve siyasi gücün büyük bir etkisi bulunmakta, ekonomik büyüme nispeten adil paylaşıma imkan sağlamaktadır.

Gelişmiş ülkelerde yıllar itibariyle ücretlerin durumuna bakıldığında; 1970’li yıllarda gerek toplu pazarlıklardaki artışlar, gerekse devletin koruyucu müdahalesi aracılığıyla genel olarak ücretlerin ve alım gücünün arttığına tanık olunmaktadır. Bu bakımdan 1970’li yıllar gelişmiş ülkelerde emeğin ulusal gelirden aldığı payın giderek arttığı yıllar olarak değerlendirilebilir. Buna karşılık; 1980 sonrası durum tersine dönmüş, ücretler düştüğü gibi ulusal gelirin bölüşümünde de ücretliler aleyhine adaletsiz bir durum ortaya çıkmıştır. Bir başka değişle; 1980’li yıllardan itibaren sendikaların ve sosyal devletin daha güçlü olduğu ülkelerde ücretlerin durumu nispeten daha iyi olsa da, genel olarak ücret düzeyleri düşmüş çalışanların alım gücü gerilemiştir. Ayrıca bu duruma günümüzde çalışma biçimlerinin farklılaşması nedeniyle, ücretliler arasında ücret farklılıklarının yarattığı uçurumların giderek artması ile küreselleşme sürecinin etkisiyle, gelişmiş ülkelerde de niteliksiz veya az nitelikli iş gücünün ücret düzeyinin giderek düşmesi de (ABD gibi gelişmiş ve zengin ülkelerde de ‘’çalışan yoksulların’’ arması) eklemek gerekmektedir.

Gelişmekte olan ülkelerde ise ekonomik büyümenin yetersizliği yanında, ekonomik, sosyal, siyasal yapıdan kaynaklanan birçok sorunun devam etmesine, ücretler ve ücretlileri de son derece olumsuz yönde etkilediği söylenebilir. Ücretli çalışan sayısı gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında; oldukça sınırlı, ücretlerinde ancak çok küçük bölümünün örgütlüğü olduğu gelişmekte olan ülkelerde, zaten yetersiz olan ekonomik büyümenin hakça paylaşımı konusunda da sorunlar bulunmaktadır. Bu nedenle ücretliler, milli gelirden hakça pay almadıkları gibi; ücretler de oldukça düşüktür. Buna karşılık ücretlerin çoğunun ekonominin stratejik sektörlerinde çalışması nedeniyle, ücretlerle diğer gelirler arasında uygun bir dengenin sağlanmasının kalkınma politikasında önemli bir rol oynadığına inanılmaktadır.

Türkiye’de ücretlere ve ücretlilerin durumuna bakıldığında ise; genel olarak ücret oluşumunda emek piyasası koşulları yanında devletin kanuni düzenlemeler ve KİT’lerle belirleyici olduğu görünmektedir.

Ücretlere ilişkin veri kaynaklarının da çok sınırlı olduğu Türkiye’de, hizmet ve tarım sektörlerine ilişkin ücret istatistiklerine ulaşmanın ve bunları değerlendirmenin de özel güçlükleri bulunmaktadır. Ayrıca ücretle çalışanların tümü kayıt altında bulunmadığı için ulaşılan veriler de belli bir hata payı içermektedir.

Türkiye’de kamu ve özel sektörde çalışan işçilerin sınırlı bir bölümü için ücretler toplu sözleşmelerle belirlenmekte; ücretlerin saptanmasında toplu sözleşmelerin payı ise, son yıllarda özelleştirme, taşeronlaşma, standart dışı çalışma şekillerinin yaygınlaşması, işverenlerin küçülmesi, kapsam dışı personel uygulaması, kayıt dışı istihdamın artışı, işçi devrinin yüksek olması gibi nedenlerle giderek azalmaktadır. 1980’lerden günümüze doğru son yıllar dikkate alındığında reel ücretlerin giderek gerilediği dikkati çekmekte; özellikle kriz dönemlerinde ( 1991, 1994, 2001 krizlerinde olduğu gibi) ücretlerdeki reel kayıplar daha da artmaktadır.

Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik, sosyal ve siyasal koşullar çerçevesinde, ücretler genel düzeyinin oldukça düşük, kendi içinde de büyük farklılıklar taşımakta olduğu söylenebilir. Ayrıca yıllarca süren yüksek enflasyon oranlarının bazı yıllarda ücretlilerin alım gücünü yarı yarıya düşürdüğü de bilinmektedir. Bu bağlamda Türkiye’de ücretler konusunda pek çok gelişmekte olan ülkeyle benzer bir kaderin paylaşıldığını söylemek yanlış olmayacaktır.

 

 

 

 

 

Ekleyen : - Tarih: 07 Temmuz 2016 - 11:25 - Okunma Sayısı : 4.887 views
Google

BENZER İÇERİKLER

İlginizi Çekebilecek Diğer İçeriklerimiz

DİĞER YORUMLAR

Yorumlarınızı Paylaşabilirsiniz

İsminiz

E-Posta Adresiniz

Cevabınız